İletişim sektörünün dönüşümünü gaz ve toz bulutundan başlayarak anlatmayacağım ama geldiğimiz noktada bir konuya dikkat çekmek isterim. O nedenle de “bulut” bölümüne biraz çalışsak iyi olabilirJ
Kişisel sayfalar, hikayeler, akışlar, bireyselliğin sosyallikle buluştuğu mecralar ve onların içerikleri… Ne seviyorum? Ne giyiyorum? İlişki durumum, eğitimim, eğilimim, çocuğumun bale gösterisi, canım sıkılınca içtiğim kahve, canım çektiğinde yaptığım tatlı her şey artık bir yerlerde kayıtlı. Hobi olarak başladığım ve işe dönüştürdüğüm sayfalar, örgütlenmek için bir araya geldiğimiz platformlar, okulum, dersim, sınavım, kursum ve daha neler neler?
Birey olarak dijitalde varız. Hem de bir yerde değil 5, 6 yetmedi 7 farklı mecradayız. Peki bu kadar çok ve bu kadar farklı mecralarda paylaştığımız içerikler gerçekten bize mi ait yoksa başkalarının ürettiklerini mi dolaşıma açıyoruz. Hem hepsi hem hiçbiri mi? “Bakın ne duydum ben” mi diyoruz? “Burada bu var şurada şu var” diyerek sadece derleme içeriklerle yeterli takipçi sayısına ulaşarak reklam alıp köşeleri dönmeye mi çalışıyoruz?
Dijital mecralar bir nevi bireyin kendini var etme biçimine dönüştü. İşi profesyonel olarak yapanlarla mecrayı kullanarak var olmaya çalışanların karşı karşıya geldiği bir dönemdeyiz. Bireylerin marka olduğu, markaların da bireysel mecralar üzerinden bireylere ulaşmaya çalıştığı bir trafik içindeyiz. O nedenle de hepimizin medyası var ve hepimiz birer markayız. Kimimiz farkında kimimiz değil. Akışlarımıza genel bir bakış yapıldığında bizim hakkımızda çok fazla şey söylüyorlar. Bu nedenledir ki dijital medya profesyonellerinin işi hem çok fazla hem de çok daha zor.
Ben Medya Ben Marka benim yıllardan süzdüğüm ve günümüzün değerlendirmeleri üzerinden marka olmanın önemini anlattığım sunumum. Değişi Kafalar Atölyesi’nde size de bir gün bu sunumu yapmak isterim. Hemen arayın yeter ki zaman ayırın…
Sibel Sözer, 2020, Temmuz, Ankara